Hâkimiyetin sağlanması 24 Mart 1923 tarihli
Time dergisinin kapağı
Merkezi denetimden uzak bulunan
Kuva-yı Milliye örgütleri dağıtılarak düzenli bir ordu oluşturuldu. Milli Mücadele'nin en kanlı çatışmaları, düzenli orduya katılmayı kabul etmeyen
Kuva-yı Milliye gruplarına karşı verildi. (Bak.
Çerkez Ethem Bey).
Ulusal direnişin yayılması ve
Sevr Antlaşması'nın direnişle karşılaşması üzerine İtilaf Devletleri, Yunan ordusunu
Anadolu'nun içlerine sürdü.
[kaynak belirtilmeli] Yunan ordusu
İsmet Bey kumandasındaki düzenli birliklerce I. İnönü (6-10 Ocak 1921) ve II. İnönü (23 Mart-1 Nisan 1921) Muharebelerinde geri çevrildi. Ancak Yunanlılarının Karahisar istikametinden büyük hücumunun yapılacağını tahmin edemeyerek
Kütahya-Eskişehir (10-24 Temmuz) Muharebelerinde 4. Fırka Kumandanı Yarbay
Mehmet Nâzım Bey'in şehit düşmesi gibi ağır şekilde mağlubiyete uğradı ve Sakarya nehrinin doğusuna çekilmek zorunda kaldı.
Kütahya-Eskişehir Muharebeleri sonrasında Büyük Millet Meclisi içinde iktidara yani Mustafa Kemal Paşa'ya karşı tepkiler artmaya başladı. Bu muhalefeti yöneltenler ordunun başına geçmesi için
Mustafa Kemal Paşa'ya baskı yapmaya başladılar. Gerçek niyetleri ise O'nu Ankara'dan uzaklaştırmak ve
Enver Paşa'nın iktidarını sağlamaktı.Mustafa Kemal Paşa, 4 Ağustos1921 günü
Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmayla başkumandan olmayı kabul ettiğini ancak başkumandanlığının faydalı olabilmesi için Meclis'in ordu ile ilgili yetkilerini üç ay süreyle kendisinde toplayacak bir kanun çıkartılması gerektiğini açıkladı.Paşa'nın başkumandanlığını isteyenlerin bu şekilde hayalleri suya düşürülmüş oldu.
5 Ağustos 1921 günü oybirliği ile çıkartılan yasa ile Mustafa Kemal Paşa, TBMM Orduları Başkumandanlığı'na getirildi.
[17]Mustafa Kemal Paşa,Başkumandanlığa geçmesinin hemen ardından yayınladığı
Tekalif-i Milliye Emirleri ile halkı ordunun donatılması için seferberliğe çağırdı.12 Ağustos'ta
Polatlı'da teftiş yaparken attan düştü ve kaburga kemiği kırıldı. 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde yapılan
Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan Ordusu'nun hücum gücü tükendi. Bu zaferden sonra 19 Eylül 1921'de Büyük Millet Meclisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'ya
Müşir rütbesi ve
Gazi unvanı verdi.
Sakarya Zaferi'nden bir yıl sonra, 26 Ağustos 1922 sabaha karşı saat 5:30'da
Afyon'un güneyinden başlayan topçu ateşiyle Büyük Millet Meclisi Orduları,
Yunan kuvvetlerine karşı
Büyük Taarruz'u başlattı. Yunan Cephesi bu taarruz ile yarıldı ve Dumlupınar Ovası'na atılan düşman kuvvetleri 30 Ağustos 1922 günü
Dumlupınar Meydan Muharebesi sonucunda imha edildi. Bu muharebede Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa ordunun başında bizzat savaşa katıldığı için
Dumlupınar Meydan Muharebesi, Başkumandanlık Meydan Savaşı olarak da anılmaktadır. 9 Eylül 1922'de
İzmir'in kurtuluşu ve Yunan Ordusu'nun imha edilmesiyle
"Büyük Zafer" kazanılmış oldu.
İzmir'de Yunanlıları bozguna uğrattıktan sonra İzmir'e girerken Yunan komutanının Türk bayrağını çiğnemesine ithafen basması için önüne serilen Yunan bayrağını yerden alması bilinen bir olaydır.
Barış Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Kocatepe'de.(26 Ağustos 1922)
Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te
İsviçre'nin
Lausanne (Lozan) kentinde imzalanan
Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Bu antlaşma ile
Sevr Antlaşması yürürlükten kalkmış,
Türkiye Cumhuriyeti Lozan Antlaşması temelleri üzerine kurulmuştur.
Milli Mücadele sonrasında Türkiye'de iki başlı bir yönetim ortaya çıkmıştı.
[kaynak belirtilmeli]. TBMM 1 Kasım 1922'de Osmanlı saltanatını lağvedip Vahdettin'i tahttan indirerek İstanbul hükümetinin hukuki varlığına son verdi. 16 Ocak 1923'te
İzmit Hünkâr Kasrı'nda
İstanbul'dan gelen gazetecilerle mülakat yapıldığında Vakit başyazarı
Ahmet Emin Bey (Yalman)'in Kürt meselesi hakkında sorusuna karşı 'Başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir' diyerek Kürtlere özel statü tanımamak için ihtiyatlı davrandı
[18].
8 Nisan 1923'te yayımlanan
Dokuz Umde ile Gazi Mustafa Kemal yeni rejimin temelini oluşturacak olan
Halk Fırkası'nın temellerini attı. Nisan ayında yapılan İkinci Meclis seçimlerine sadece
Halk Fırkası'nın katılmasına izin verildi. Mebus adayları fırkanın genel başkanı sıfatıyla Gazi Mustafa Kemal tarafından belirlendi.
25 Ekim 1923 günü aynı anda hem Başbakanlık hem de İçişleri Bakanlığı görevlerini yürüten Fethi Bey,İçişleri Bakanlığını bıraktığını açıkladı. Aynı gün Meclis İkinci Başkanlığı görevini yapan
Ali Fuat Paşa'da ordu müfettişliğine atandığı için görevinden ayrıldı. Bu iki boş koltuk için yapılan seçimleri Gazi Mustafa Kemal'e muhalif olan milletvekilleri kazandı. Meclis İkinci Başkanlığına
Rauf Bey,İçişleri Bakanlığına Sabit Bey seçildiler. Bu durumdan hoşnut olmayan Gazi Mustafa Kemal, 26 Ekim 1923'te Başbakan Fethi Bey'den "Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti Vekili"
Fevzi Paşa'nın dışında hükümetin istifa etmesini ve istifa edenlerin yeniden seçilirlerse görevi kabul etmemesini istedi. Böylece bir hükümet krizi yaratılmış oldu. Yeni bakanlar kurulu üyelerinin 29 Ekim günü seçileceği duyuruldu.
Bu gelişmeler üzerine "Cumhuriyet İlanı" ile işi kökünden çözmeye karar veren Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim 1923 gecesi
Çankaya'da
İsmet Paşa ve bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz." diyerek kararını açıkladı. Misafirlerin ayrılmasından sonra
İsmet Paşa'yı alıkoydu ve birlikte,
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda gerekli değişikliği sağlayacak önergeyi hazırladılar. 29 Ekim 1923 Pazartesi günü
Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal'den düşüncelerini açıklaması istendi. Gazi Mustafa Kemal, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı. Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu. Tasarının parti grubunda kabulünden sonra aynı akşam saat 18.00'de TBMM Genel kurul toplantısı başladı. Anayasa Komisyonu'nun değişiklik ile ilgili rapor ve önergesi genel kurulun onayına sunuldu ve 29 Ekim 1923 Pazartesi akşamı saat 20.30'da milletvekillerinin alkışları ve "Yaşasın Cumhuriyet" sadâları ile
Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.
CumhurbaşkanlığıCumhuriyet İlanı ardından geçilen cumhurbaşkanlığı seçiminde oylamaya katılan 158 milletvekilinin tamamının oyları ile
Balâ, Ankara milletvekili
[19][20] Gazi Mustafa Kemal,
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçildi.
[21] ****** kendi deyişiyle Türkiye'yi "muasır medeniyet seviyesine çıkarmak" amacıyla bir dizi köklü değişime imza attı.
1924 Anayasası gereğince TBMM 29 Ekim 1923'teki cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra üç defa daha (1927,
1931,
1935 yıllarında) Gazi Mustafa Kemal'i tekrar cumhurbaşkanlığına seçti.
[22] ******'ün cumhurbaşkanlığı döneminde
İsmet İnönü, Fethi Okyar ve
Celâl Bayar başbakanlık yapmıştır. Bu dönem içersinde en fazla süre görevde kalan ve en fazla hükümet kuran isim
İsmet İnönü'dür. ******'ün cumhurbaşkanlığı süresince kurulan hükümetler sırası ile
1. T.C. Hükümeti,
2. T.C. Hükümeti,
3. T.C. Hükümeti,
4. T.C. Hükümeti,
5. T.C. Hükümeti,
6. T.C. Hükümeti,
7. T.C. Hükümeti ve
8. T.C. Hükümeti.
İç politika 20 Eylül 1928 Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal
Kayseri'de halka
Latin alfabesini tanıtırken
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı
Mustafa Kemal ******, yanında
İsmet İnönü,
Fevzi Çakmak ve kadrosunun diğer üyeleriyle birlikte TBMM'den çıkıyor. (29 Ekim 1930)
Tokat'ta bir yurttaşın derdini dinleyen Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal (21 Kasım 1930)
****** sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi.
1924 yılında İslam vakıflarının devlet idaresine alınması ve
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile devlete bağlı olmayan ilköğretim kurumlarının kapatılması öğretimin birleştirilmesi gerçekleştirdi. 3 Mart 1924 de Halifeliğin kaldırılması ve
Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına çıkarılması.
25 Kasım 1925
Şapka Kanunu. 30 Kasım 1925 Tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kapatılması. Cumhuriyetin ilanından sonra, Milli Mücadeleyi başlatan beş kişilik kadronun Mustafa Kemal dışındaki dört üyesi (Rauf Bey, Karabekir Paşa, Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa) muhalefete geçerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdular. 1925 Martı'nda çıkan
Genç Hâdisesi (Şeyh Sait İsyanı, Doğu İsyanı) üzerine sıkıyönetim ilan edilerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.
1926 İsviçre Medeni Kodundan çevrilerek hazırlanan
Medeni Kanun'un kabulü
1927'de kabul edilen
Cumhuriyet Halk Fırkası Tüzüğü ile ****** partinin "değişmez genel başkanı" ilan edildi ve milletvekili adaylarını seçme yetkisi, kaydı, hayatı boyunca kendisine tanındı.
15-
20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan
CHF ikinci kurultayında Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan
Nutuk'u (Söylev) okudu.
[23] Kurtuluş Savaşı'nın Gazi'nin bakış açısıyla anlatımını içeren Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Mücadeleye ilişkin resmi görüşünün esasını oluşturur ve Milli Mücadeleyi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte başlatan ve yürüten askerî ve siyasi şeflere karşı (Rauf, Karabekir, Refet Bele, Mersinli Cemal Paşa, Cafer Tayyar Eğilmez, "Sakallı" Nurettin Paşa, Celalettin Arif Bey vb.) bir polemik niteliği de taşır.
[24] 1927 İtalyan Ceza Kanunu'ndan çevrilerek hazırlanan
Türk Ceza Kanunu'nun kabulü.
1 Kasım 1928
Yeni Türk harflerinin kabulü ve
arap alfabesi yerine kullanılmaya başlaması ile Devletin dinine ilişkin maddenin anayasadan çıkartılması ve
Laiklik ilkesinin anayasaya eklenmesi.
12 Ağustos 1930'da
İsmet Paşa'nın hükûmetine alternatifleri sunmak amacıyla çok partili demokratik hayata kavuşmak için Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yakın arkadaşı
Fethi Bey (Okyar)'e
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdurarak kız kardeşi
Makbule Hanım (Boysan, Atadan), çocukluk ve okul arkadaşı
Nuri Bey (Conker)'leri de üye yaptırdı. Ancak
17 Kasım 1930'da rakibi istemeyen
İsmet Paşa'nın baskısı
[kaynak belirtilmeli] ve İslâmcıların aleti olma endişesinden dolayı partiyi fesh etti.
Bu demokrasi denemesinin biraz önce, ordu'nun siyasete müdahale etmesinin demokrasiye zarar verebileceğini düşünerek Askerî Ceza Kanunu (
22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 Sayılı Kanun)'nu meclisten geçirdi. Bu kanunun 148. maddesine Ordu mensubunun siyasi toplantılar ve gösterilere katılmasını siyasi partiye üyesi olmasını, siyasi maksatlarla şifahi telkinatta bulunmasını, siyasi makale yazmasını ve siyasi nutuk söylemesini yasaklanan hükmü koydurdu.
29 Ekim 1933'te ****** Türkiye Cumhuriyeti'nin onuncu kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı
konuşmada ülkenin kuruluş temelini ve gelecek vizyonunu yalın bir dille tüm dünyaya ve Türk Milleti'ne anlatmıştır..
[25]******, Cumhurbaşkanlığı döneminde, sadece bürokratların değil tüm vatandaşların mülkiyet hakkını tanımış ve 1923-1938 döneminde
Türkiye ekonomisi ortalama yıllık %7.5 oranında büyüyerek Türkiye'nin
GSMH'si Dünya toplamının binde 3.62'sinden binde 6.52'sine yükselmiştir.
[26] ******'ün Döneminde Türkiye Cumhuriyeti Dünyanın en hızlı kalkınan ülkelerinden biri olmuştur.
[27]5 Şubat 1937 yılında
****** İlkeleri'nin tamamının anayasaya girmesi. Kadınlara belediye seçimlerinde (1930) ve genel seçimlerde (1935) seçme ve seçilme hakkı tanınması 21 Haziran 1934 de
Soyadı Kanunu 26 Kasım 1934
Efendi,
Bey,
Paşa gibi lakap ve unvanlarin kullanımının yasaklanması. Türk
Dil ve
Tarih Kurumlarının kurulması (1932)
Dil Devrimi ve
Güneş Dil Teorisinin benimsenmesi (1932-1938)
Darülfünun'un kapatılıp
İstanbul Üniversitesi adıyla yeniden kurulması (31 Mayıs 1933)
Afet İnan; öğretmeni olan
İsviçreli antropolog Profesör
Eugène Pittard'ın, kendisine doktora tezi olarak verdiği "
Türk Milleti’nin Özellikleri" konusunda ******'ten yardım istedi. ******; Afet İnan'ın önce kendi görüşlerini yazmasını ve fikirlerini daha sonra belirteceğini söyledi. Afet İnan'ın uzun çalışmasına karşılık, ****** kurşun kalemle, iki küçük not kâğıdı üzerine kendi tanımını yaptı.
[28]Dış politika Ürdün Kralı
I. Abdullah ile (1937)
Türkiye'yi ziyarete eden
Birleşik Krallık Kralı
VIII. Edward ile (4 Eylül 1936)
******'ün cumhurbaşkanlığı dönemindeki dış politika konularının başlıkları
Musul sorunu,
Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi, Türkiye'nin
Milletler Cemiyeti'ne girişi,
Balkan Antantı,
Montrö Boğazlar Sözleşmesi,
Sadabat Paktı ve
Hatay Sorunu oluşturmaktadır.
****** dış politikasında gerçekçi davranmıştır.
[29] ****** dış ilişkilerde dinamiktir, gözü pek, ama maceracı değildir.
[29] ****** dış politikada kendisini hangi ilkenin yönettiğine dair “
Biz kendimizi bilen kimseleriz. Olmayacak isteklerimiz yoktur[30]” olarak tanımlanış.
[29] ******
Pan-İslam,
Pan-Türk ve
Turancılık akımlarına karşı Misâk-ı Millî ile çizmiş olan sınırlarda kalınmasını benimsemişdir.
[29] 24 Temmuz 1923 de imzalanan Lozan antlaşmasını ****** diş politikada belirleyici bir unsur olarak tutmuş bu antlaşmada çizilen Türkiye Cumhuriyetinin sınırları büyük ölçüde (Hatay sorunu dışında) belirleyici olarak saptanmış, ekomi açısından lozan'ın kaldırdığı kapitülasyonlarladan taviz verilmemişdir.
[29] ******'ün Lozanı temel almasının önemi geçen zaman içinde bakıldığında daha iyi anlaşılmakta çünki I. Dünya Savaşı’nın mağlupları arasında yer alan bir ulusun çizdiği kavramlar o dönemden bugüne yürürlükte olan tek andlaşma olarak durmaktadır.
[29]Musul sorunu ******'ün Cumhurbaşkanı olarak ilk igilendiği sorunlardan birisi idi. ****** Lozanı temel aldığı halde 25 Nisan 1920’de San Remo’da imzalanan bir Andlaşma ile Musul'un halkını göz önüne almak yerine Musul petrollerini İngiltere ve Fransa arasında bölüşmüş olamasının kabullenmememiş ve Musul için çaba göstermişdir.
[29] Bu dönemde 1917’de İngilizler Bağdat’ı ve Mondros Ateşkesi’ne göre, “31 Ekim 1918 saat 12.00 den itibaren bölgedeki tüm kuvvetler yerlerinde kalacaklardır” hükmüne rağmen Musul’da bulunan 6. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa, tüm çabalarına rağmen, Sadrazam Ali Paşanın 8 Kasım 1918 tarihli telgrafına uyarak, 10 Kasım’da Musul’u İngilizlere bırakmışdır.
[29] Mustafa Kemal Paşa, 1920-23 yıllarında yaptığı çeşitli konuşmalarda Musul, Süleymaniye ve Kerkük’ün Misâk-ı Millî sınırları içinde bulunduğunu belirtmiş.
[29] Türk-İngiliz görüşmelerinrinden sonuç alınamamış. Uluslar Kurumu da İngiltere lehine karar almış ve 1921 yılında Irak’ta manda statüsünde bir devlet kurarak krallığa Emir Faysal’ı getirmişdir.
[29]Türk Yunan yakınlaşması için 1930 yılında Yunan başbakanı Elefterios
Venizelos'u Türkiye'ye davet ederek Milli Mücadele'nin düşmanı Yunanistan'la barışın temellerini attı.
Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi 1923 yılında
Lozan Antlaşması'na ek protokol uyarınca Türkiye'deki Rumların Yunanistan'a, Yunanistan'daki Müslüman Türklerin Türkiye'ye zorunlu göçüne karar verilmişdir. Türkiye'de sadece İstanbul kenti ile Gökçeada ve Bozcaada'da, Yunanistan'da ise sadece
Batı Trakya Türkleri mübadeleden muaf tutulmuşlardır
[31]. Değişimin çok büyük bir bölümü 1923-1924 yıllarında gerçekleşmiş, ancak geriye kalan az sayıda olayda 1930 İnönü-Venizelos sözleşmesine dek zorunlu göç uygulamasına devam edilmiştir. 1934'de
Venizelos tarafından
Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi. Ancak Nobel Ödül Komitesi değerlendirmeye almadı.
Milletler Cemiyeti’ne üye olmak için çalışmış ve bu 1930 larda çok belirginleşen uluslararası alanda işbirliğine olan ilgisini ortaya koymaktadır.
[32] Bu ******ün batıya yaklaşmasının da dolaylı bir işretini oluşması bu dömemde Fransa ve İngiltere’nin etkili bulunduğu bir kuruluşa olamsındadır.
[32] Bu antlaşma 1935-1938 yılları arasında Avrupa’daki bloklaşma hareketlerine karşı daha orta bir yol olarak duracakdır. ****** ne I. Dünya Savaşı’nın getirdiği düzeni korumak isteyen Anti-Revizyonist Batı (başta İngiltere ve Fransa) ile statükoyu değiştirmek isteyen Revizyonist ülkeler (Almanya, İtalya ve diğerleri) arasında ilişkilerde, bu bloklaradan birisine bağlanmak yerine bir dengeleyici nokta aramaktaydı.
[32] Bu dömemde uyguladuğı Çok-yönlü politika siyasî merkezde saygı kazandırmışdır.
[32] ****** Temmuz 1932’de Milletler Cemiyeti giriş belgesini imzalamışdır.
Musul Sorunu"
Musul Sorunu" yeni kurulan
Cumhuriyetin ilk sorunlarından biridir. Bu sorun
Türkiye ile
Birleşik Krallık arasındaki Musul İlinin anlaşmazlığa varması ile oluşmuştur.
Mezopotamya seferleri sırasında, General Marshall
Birleşik Krallığın "Every effort was to be made to score as heavily as possible on the Tigris before the whistle blew." yani "Her şey bitmeden önce Dicle üzerine yapılabildiği kadar ağır bir darbe yapılmalıdır" emrini dinleyerek
Musul'u
Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan üç gün sonra işgâl etti (30 Ekim 1918).
[33] 1920'de,
Türkiye Cumhuriyeti'ni birleştirmeye ve korumaya çalışan
Misak-ı Milliye, bir süre sonra
Musul'un
tarihi ve
kültürel Türkiye'ye ait olduğunu açıkladı. Buna rağmen
İngiltere bu sorunda daha ileri durumdaydı ve bu
alan ile olan ilgilerini hala devam ettirmekteydiler.
İngilizlere karşı çıkan
Irak ayaklanması, RAF
Irak Komutanı tarafından 1920 yazında bastırıldı. Büyük olasılıkla bir
İngiliz bakış açısına göre,
Mustafa Kemal kendi tarafındaki istikrarını ve güvenini sağlarsa, tahminen
Musul Sorununu da hallederek buraya sızacaktır ve yöresel
Türk halk da ona katılacaktır. Nitekim, bir asi ve muhalif bir
Müslüman ulus Hindistan kapılarına kadar büyüyebilirdi. 1923'de,
Mustafa Kemal uluslararası bir hakem kararı ile Musul sınırının düzeltilmesi hakkında GNA'yı iknâ etmeye çalıştı; ancak biraz daha bekleyerek
Türkiye'nin gelişmesini sağlayacaktı. Araya yapılan
sınır düzeni kısa
zaman içerisinde iki taraf
halkını da rahatsız etmeye başladı. Daha sonra
Türkiye'nin
sınırlarının bölgedeki
fosil yakıt rezervlerinin bittiği yerde başlamasına karar verildi; Ancak Mustafa Kemel ****** bu sınır düzenini istemedi.
[34] Bunun üzerine
İngiltere Dışişleri Bakanlığı,
Musul bölgesinde önemli
fosil yakıt rezervlerinin olmadığını açıkladı. 23 Ocak 1923'de,
Lord Curzon bölgedeki rezervlerin
varsayımdan ileri bir şey olmadığını söyledi.
[35] Buna rağmen,
Armstrong'a göre "
İngiltere enerji istiyordu.
Musul ve
Kürtler buradaki anahtardı."
[36]Özel HayatıDoğum tarihi******'ün kesin doğum tarihi bilinmemektedir. Kendisi de bilmiyordu.
Gregoryen takvimi 26 Aralık 1925'ten sonra Türkiye'de kullanılmaya başlanmıştır, doğum tarihi konusundaki karışıklık ise Osmanlı döneminde kullanılan iki takvimden doğmuştur. Bu dönemde kullanılan
Hicri takvim ve
Rumi takvimin ortak noktaları, ******'ün kaydedilen doğum yılı olan 1296'nın yanında hicri veya rumi olduğunun belirtilmemesi, gregoryen takvimde ay ve yıla bağlı olarak 1880 veya 1881 yılından hangisine denk geldiğinin kesin olarak bulunmasını zor hale getirmiştir.
[37] Faik Reşit Ünat araştırmaları sırasında Zübeyde Hanım'ın Selanik'teki komşularını ziyaret etmiş ve bu konuda sorular sormuştur. Aldığı cevaplar çelişmektedir, bazı komşular ******'ün bir ilkbahar gününde doğduğunu söylerken bazı komşular ise kış günü (ocak veya şubat) olduğunu iddia etmişlerdir. ******'ün kendisi, annesinin ona bir bahar gününde doğduğunu söylediğini, kız kardeşi Makbule Atadan ise annesinin ona Mustafa Kemal'in fırtınalı bir gecede doğduğunu söylediğini ifade etmişlerdir.
Enver Behnan Şapolyo Zübeyde Hanım'ın 23 Kânunievvel 1296'da doğduğunu söylediğini belirterek ******'ün
23 Aralık 1880'de doğduğunu öne sürmüş,
Şevket Süreyya Aydemir ise bu tarihin
4 Ocak 1881 olduğunu iddia etmiştir. Şişli ****** Müzesi'nde gösterimde bulunan ******'ün son nüfus cüzdanının üzerinde doğum tarihi kısmında 1881 görülebilir haldedir.
[37] 1882 doğumlu olan
Ali Fuat Cebesoy Şişli'deki evinde kensidinin
Rauf Bey'le ben senin ağabeyin sayılırız. Çünkü ikimiz de senden birer yaş büyüğüz diye konuştuğunu kaynak göstererek "1881 tevellütlü" olduğunu yazmıştır.
[38]Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı kabul edilen 19 Mayıs tarihinin ******'ün doğum günü olarak kabulü tarihçi Reşit Saffet Atabinen'in bir jestinin sonucudur. Atabinen'in ulusun doğuşu üzerine yaptığı bir jest 19 Mayıs'ın önemini iyi şekilde yansıttığı için ******'ün takdirini kazanmıştır. İzleyen günlerde bir öğretmenin, planladıkları “Gazi” günü için ******'ün doğum gününü sorması üzerine ****** tam tarihi bilmediğini söylemiş ve Gazi Günü için 19 Mayıs'ı önermiştir.
Tevfik Rüştü Aras, ****** ile yaptıkları günler süren bir araştırmadan sonra doğum tarihi aralığını
10 Mayıs ve
20 Mayıs arasına daralttıklarını söyler. ****** bu araştırmadan sonra “neden 19 Mayıs olmasın” demiştir. Bu tarih resmi olarak halka ve diplomatik kanallarca diğer ülkelere bildirilmiştir. Ancak bu tarih ilginç bir durum yaratmıştır, 1881 yılının 19 Mayıs günü,
Rumi takvimde 1297 yılına denk gelmektedir, ancak kaydedilmiş doğum tarihi Rumi 1296 yılıdır. Rumi 1296 yılı 13 Mart 1880 ile
12 Mart 1881 arasında sürmüştür, bu sebeple alternatif olarak ******'ün doğum tarihi 19 Mayıs 1880 olabilir. Bu sebeplerle ne tarih ne de yıl genel kabul görmemiştir. Mustafa Kemal Derneği eski başkanı Muhtar Kumral 13 Mart
1958'deki bir basın konferansında ******'ün doğum tarihini ******'ün kız kardeşi Makbule Atadan'ın sözlerine dayanarak 13 Mart 1881 olarak belirlediklerini söylemiştir. Ancak Gregoryen 13 Mart 1881, Rumi 1 Mart
1297'ye denktir, ******'ün doğum yılı ise 1296 olarak kayda geçmiştir, bu sebeple geçerlilik iddiası zan altındadır.
[37]******'ün Rumi 1296'da doğduğuna ilişkin kayıt bulunsa da, ******'ün doğum gününü net olarak söyleyebilmek için gerekli miktarda kayıt bulunmamaktadır. ******'ün doğum günü Gregoryen 1880 veya 1881'e denk geliyor olabilir. ******'ün doğum günü, kendi onayıyla resmi olarak 19 Mayıs olarak belirlenmiştir. Bu gün
Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı olması sebebiyle önem verdiği bir gündür.
[37]Nüfus Cüzdanı 993.815-B seri ve 51 sıra numaralı Nüfus Hüviyet Cüzdanı
27 Mart 1923 tarihinde Ankara Nüfus Müdürlüğünce verilen nüfus cüzdanına göre, Boy:
Orta, Saç:
Sarı, Kaş:
Sarı, Göz:
Mavi, Burun:
Adeta, Ağız:
Adeta, Bıyık:
Sarı, kesik, Sakal:
Tıraş, Çene:
Uzunca, Çehre:
Uzunca, Renk:
Beyaz, Alamet-i farika-i tabiiye:
Tam, İsim ve şöhreti:
Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, Tarih ve mahall-i veladeti:
Selanik, 1296, Pederinin ismiyle mahall-i ikameti:
Tüccardan müteveffa Ali Rıza Efendi, Validesinin ismiyle mahall-i ikameti:
Müteveffiye Zübeyde Hanımefendi, Sanat ve sıfat ve hizmet ve intihab selahiyeti:
TBMM Reisi ve Başkumandan, Müteehhil ve zevcesi müteaddid olup olmadığı:
Bir zevcesi vardır, Derecat ve sunuf-ı askeriyesi:
Müşir, İkametgâh ise
Hacı Bayram Mahallesi 161/1 idi.
[39]Yeni
alfabenin kabulünden sonra yenilenmiş nüfus cüzdanlarından "993.814-B seri ve 51 sıra numaralı" cüzdanda adı:
Kemal, soyadı
******, "993.815-B seri ve 51 sıra numaralı" cüzdanda adı
Kamal, soyadı
******, Meslek ve İçtimai vaziyeti:
Reisicumhur, Medeni hali:
Evli değildir, nüfus kütüğüne yazılı olduğu yeri ise
Ankara Vilâyeti Çankaya Mahallesi Hane No. 139, Cilt: No. 56 ve Sahile No. 49 olarak yazılmıştır.
Doğum yeri "******'ün evi" Apostolu Pavlu Cad. No: 71, Aya Dimitriya Mah., Selanik, Yunanistan
[28]Koca Kasım Paşa Mahallesi, Islahhane Caddesi (Bugünkü Apostolu Pavlu Caddesi No: 75, Aya Dimitriya Mahallesi, Selanik,
Yunanistan)'nde bugün müze olan 3 katlı ve 3 odalı ve pembe boyalı evde doğdu. Şerafettin Turan'ın kitabında "Ahmet Subaşı ya da Hatuniye Koca Kasımpaşa semti" olarak geçmektedir.
[40]Ancak ******'ün üvey kız kardeşi Ruhiye Hanım'ın torunu Ferhat Babür'ün aktardığına göre ******'ün doğduğu ev olarak bilinen yandaki resimde gösterilen evdeki Selanik Konsolosluğu binası, ******'ün doğduğu ev değildir. O ev, Zübeyde Hanım'ın ikinci kocası, yani ******'ün üvey babası
Ragıp Bey'in evidir.
[41]İsmi1922-1934 yılları arasında Gazi Mustafa Kemal veya sadece Gazi unvanıyla anılan Mustafa Kemal'e
Soyadı Kanunu ile birlikte TBMM tarafından çıkarılan 24 Kasım 1934 tarihli ve
2587 sayılı kanun ile kendisine "Türklerin
Atası" anlamına gelen ****** ismi verilmiştir.
[42] Yine aynı kanuna göre "******" soyadı veya öz adı başka kimse tarafından alınamaz, kullanılamaz.
[43]İlgileriKitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi, uçuş seyretmeyi ve yüzmeyi severdi.
Zeybek oyunlarına,
güreşe,
Rumeli türkülerine ilgisi vardı.
Tavla ve
bilardo oynamaktan keyif alırdı. Sakarya adlı atına ve köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Devlet adamlarının, sanatçıların, bilim adamlarının, dostların davet edildiği, ülke sorunlarının da konuşulduğu akşam yemekleri
Çankaya Köşkü'nde sık rastlanan bir durumdu. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık
****** Orman Çiftliği'ne gider, modern tarıma geçiş yolunda yürütülen çalışmalara bizzat katılırdı. İleri derecede
Fransızca ve az
Almanca biliyordu.
İlişkileri (Aşklar, evlilik, çocuklar) Mustafa Kemal Paşa ve
Fikriye Hanım.
Mustafa Kemal ve eski eşi
Latife Hanım Sabiha GökçenZübeyde hanım Fatma (1872-1875), Ahmet (1874-1883), Ömer (1875-1883), Mustafa (Kemal ******) (1881-1938), Makbule (Boysan, Atadan) (1885-1956) ve Naciye (1889-1901) adında altı çocukları oldu.
[44] Fatma dört, Ahmet dokuz, Ömer sekiz yaşlarında iken, o senelerde salgın olan
difteri o zamanki adıyla kuşpalazı hastalığından öldüler. En küçük kardeş Naciye, Mustafa Kemal'in
Harp Okulu'nu bitirdiği sene, oniki yaşındayken verem hastalığına yakalanıp hayatını kaybetti.
Makbule Hanım
1956 yılına kadar yaşadı.
Makbule Atadan ve Salih Bozok'a göre, küçük Mustafa 12 yaşındayken Binbaşı Rüknettin'in 8 yaşındaki kızı Müjgân'a âşık olmuştur. Makbule Atadan'a göre ikinci aşkı Hatice olmuş ve Hatice'nin annesi müdahale ederek ilişkisini kesmiştir. Ardından Selanik Askeri komutanı Şevki Paşa'nın 12 yaşındaki kızı Emine (Emine Arık)'ye matematik dersini verirken âşık olmuştur. Bunun dışında Selanik'teyken Rum asıllı tüccar Eftim Karinte'nin kızı Eleni Kriyas'a âşık olduğu söylendiyse de kanıtlanmamıştır.
Milli Mücadele döneminde Ankara İstasyon Binasında ve eski Çankaya köşkünde
Fikriye Hanım ile birlikte yaşıyordu.
[45] Fikriye hanımı Almanya'ya gönderdikten sonra
29 Ocak 1923'te İzmir'in sayılı zenginlerinden Uşakizade Muammer Bey'in kızı
Latife Hanım'la evlendi. 1924'de yapılan Sonbahar Seyahati sırasında çift kavga etti ve Mustafa Kemal Paşa
Erzurum'dan İsmet Paşa'ya telgraf çekerek boşanacağını bildirdi. Ancak az sonra yaverleri
Salih Bey (Bozok) ve
Kılıç Ali Bey'in aracılığıyla boşanmasından vazgeçti.
[46][47] Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü.
[48]Öz çocuğu olmayan ******, savaş yıllarından başlayarak birçok çocuğun hamiliğini üstlenmiş, birçoğunu da evlat edinmişti.
******'ün manevi evlatları;
Abdurrahim Tuncak 1916 yılında Bitlis Rus işgalinden kurtarıldığı yıllarda 16. Kolordu Komutanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa, savaşta bütün aile fertlerini kaybeden ve kimsesi kalmayan Abdurrahim'i evlatlık edindi. Abdürrahim bakılması için İstanbul'a annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule'nin yanına gönderildi. Zühre, Afife, İhsan, Ömer,
Afet İnan (İsmail Hakkı Uzmay'ın kızı),
Nebile Hanım 1 Ocak 1929'da Viyana Büyükelçiliği Kâtibi Raşit Bey ile evlendi.
Rukiye Erkin 1935'te Hüsnü Erkin ile evlendi.
Zehra Aylin Zehra Aylin ya da Zehra Mehmet; Amasyalı Mehmet'in kızı, 1936'de
Londra'dan ekspres treniyle
Paris'e giderken
Amiens civarında trenden düşerek öldü.
Sığırtmaç Mustafa,
Sabiha Gökçen,
Ülkü Adatepe Zübeyde Hanım'ın evlatı Vasfiye Hanım ile Mehmet Tahsin Çukurluoğlu'nun kızı; Üsteğmen Fethi Doğançay ile evlendi.
Ölümü******'ün sağlık durumu 1937 yılından itibaren bozulmaya başladı. Kendisine 1938 yılı başlarında
siroz teşhisi konuldu.
Avrupa'dan doktorlar getirildi. Türk ve yabancı doktorların tedavileri sonuç vermedi.[url=http://forumheaven.com/wiki/T%C3%BCrkiye_Cumhuriyeti]
Türkiye Cumhuriyeti[/color: